13 Mayıs 2013 Pazartesi

Bir Öğrenci Fıkrası



Mantık

Okul fıkralarıÖğrenci sınıfa yeni gelmişti.İkinci günü öğretmenine sordu :

-Öğretmenim, insana yapmadığı bir şey için ceza verir misiniz?

-Olur mu evladım, dedi öğretmen.Yapmadınsa ceza da olmaz.Niye sordun bunu?

-Efendim dün verdiğiniz ev ödevini yapmamıştım da ceza verirsiniz sanıyordum!

Bir Nasreddin Hoca Fıkrası

Benim yerime seni götürür belki

Nasreddin Hoca fıkralarıHoca Nasreddin ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmış.
-Hanım en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır yanıma gel otur.
-Ayol hoca delirdin mi sen. Bu durumdayken ben nasıl süslenirim?
-İyi ya azrail gelince belki beğenip benim yerime seni götürür.

Şiir Zamanı

Sizin için insan kardeşlerim,
Her şey sizin için;
Gece de sizin için, gündüz de;
Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;
Ay ışığında yapraklar;
Yapraklarda merak;
Yapraklarda akıl;
Gün ışığında binbir yeşil;
Sarılar da sizin için, pembeler de;
Tenin avuca değişi,
Sıcaklığı,
Yumuşaklığı;
Yatıştaki rahatlık;
Merhabalar sizin için;
Sizin için limanda sallanan direkler;
Günlerin isimleri,
Ayların isimleri,
Kayıkların boyaları sizin için;
Sizin için postacının ayağı,
Testicinin eli;
Alınlardan akan ter,
Cephelerde harcanan kurşun;
Sizin için mezarlar, mezar taşları,
Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
Sizin için;
Her şey sizin için.

1949


Orhan Veli Kanık

Montaigne'in Pazarlık Adlı Denemesi

PAZARLIK

Para vermekten haz duyarım; omuzlarımdan bir yük atmış, bir çeşit
kölelikten kurtulmuş gibi olurum. Ayrıca para verirken doğru bir iş
yapmanın, başkasını memnun etmenin keyfini duyarım. Ama hesap,
kitap pazarlık isteyen alışverişlere yanaşmam; bu türlüsünü benim
yerime yapacak kimse olmadı mı, işin uzamasına meydan vermem.
Yaratılışıma çok aykırı gelen o iğrenç konuşmalara düşmektense
bırakır kaçarım. Dünyada pazarlık kadar iğrendiğim bir şey yoktur.

Türkçe'nin Güncel Sorunları Adlı Makale






İnsanın yaşamında ve kişilik gelişiminde ana dilinin çok önemli bir yeri vardır. Dili yeterli düzeyde olan kişiler genellikle daha sağlıklı ilişki kurarlar, hayatta daha çok başarılı olurlar. Kendi dilini iyi bilip düzgün kullanmanın önemli bir yararı da yabancı bir dili öğrenmeyi kolaylaştırmasıdır. Gerçekten, etkili bir yabancı dil öğretiminin altyapısını, iyi bir ana dili eğitimi oluşturur.

Türk edebiyatının tanınmış şairlerinden Yahya Kemal’in “Türkçe ağzımda annemin sütüdür” diyerek yücelttiği, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ise “Türkçem benim ses bayrağım” diyerek hem yücelttiği hem de kutsallaştırdığı dilimize bugün gerekli özeni gösteriyor muyuz? İnsanlarımızda bugün Türkçe sevgisi, ana dili duygusu, dil bilinci ve duyarlığı yeterince var mı? Bu soruların iyice düşünülmesi, sürekli göz önünde tutulması gerekir.
Dil öğrenimi beyni, dolayısıyla düşünceyi değiştirir, biçimlendirir. Sosyal yapının iç dokusunu ana dili oluşturur. Oysa Türkçemiz giderek zayıflıyor, güdükleşiyor. Bugün Türkiye’de çevre kirlenmesi, hava kirlenmesi, siyaset kirlenmesi gibi çeşitli kirlenmelerin yanı sıra, bir de “dil kirlenmesi” vardır. Dil duyarlığı ve dil bilinci bakımından görülen eksikler, Türkçenin geleceği için ciddî bir tehlikedir.
BAŞLICA SORUNLAR
Bugün Türkçemizle ilgili başlıca güncel sorunları şöyle sıralayabiliriz: Özensizlik ve yanlış kullanım, yabancı sözcük tutkusu, yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretimi birbirine karıştırma, Türkçenin bilim dili olmadığı görüşü, Türkçe öğretimindeki yetersizlik, sözcük ve terim üretimindeki yetersizlik, öğretmen faktörü.
Özensizlik ve Yanlış Kullanım
Dilimizin sözlü ve yazılı kullanımında akıl almayacak yanlışlar yapılıyor. Kurallarına uygun, doğru ve düzgün kullanılmıyor Türkçe. İlköğretimden yükseköğretime kadar okullarımızda görülen Türkçe yetersizlikleri, üniversite öğrencilerimizde bile sık sık göze çarpan sözlü ve yazılı anlatım kusurları, bozuk cümleler ve söyleyiş yanlışları, bir dilekçe yazarken yapılan yanlışlar, resmî yazışmalarda göze batan anlatım kusurları, basın yayın organlarındaki akıl almaz özensizlikler, sokak ve caddelerde bulunan tabelalardaki yabancı sözcük hastalığı… Türkçemizin geleceği için önemli bir tehlike oluşturmaktadır.
Radyo dinlerken, televizyon izlerken insan bazen şaşırıp kalıyor. Osmanlıcadan gelme sözcüklerin yanlış telaffuzları, damıtık dilin giderek argo dile dönüşmesi, vurguların ve tonlamaların ürkünçlüğü, görüntülü yayınlarda sunucuların garip el kol hareketleri, konuşma sırasındaki tuhaf jestleri, Türkçeyi sevenleri üzüyor.
Bazı özel ve yerel TV kanalları ile radyoların, daha kendi adlarından başlayarak Türkçeye karşı alabildiğine saygısız ve sorumsuz tutumları yürekler acısı. Son yıllardaki moda deyişle medyada, özel ve yerel TV kanallarında yeni tip sunucular, haber ve spor spikerleri de moda oldu. Oysa sunuculuk ve spikerlikte dili düzgün ve pürüzsüz kullanma, fizikî güzellikten önce gelir, önce gelmelidir. Dil bilinci ve sevgisi onlara özellikle kazandırılmalıdır. Ekran sorumluluğu bunu gerektirir. Sunucu ve spiker adayları, öncelikle dili doğru ve düzgün kullanma konusunda ciddî bir eğitimden geçirilmelidir. Çünkü onlar her gün milyonlara sesleniyor, milyonlarla yüz yüze geliyor. Örnek olma, model olma gibi bir sorumluluğu da var onların.
Türkçeye karşı özensizlik, sorumsuz davranışlar, bu dili yanlış kullanma, ne yazık ki dar ve sınırlı bir çerçevede görülmüyor. Bu gevşeklik, devlet adamları, çeşitli mesleklerdeki aydınlar ya da aydın olması gerekenler, öğretmenler, her öğretim kademesindeki öğrenciler için de söz konusu.
İnsanlarımıza özellikle doğru konuşma, düzgün yazma, duygu ve düşüncelerini pürüzsüz anlatma becerisi kazandırma konusuna özenle eğilmek zorundayız. Çünkü üniversitede okuyan gençlerimizin büyük çoğunluğunda bile önemli dil ve anlatım kusurları ile karşılaşıyoruz.
Yabancı Sözcük Tutkusu
Günümüzde Türkçe, neredeyse ana dilimiz olduğunu unutturacak ölçüde yabancı sözcüklerle dolduruluyor, kendi sözcüklerimiz acımasızca dışlanıyor.
Sorunların belki de en önemlisi, dilimizin kamuoyu önündeki kullanımında görülen “Türkçeden kaçış” diyebileceğimiz süreçtir. Ülkeyi yönetenler, basın-yayın kuruluşları ve bir kısım aydınlar, çok güzel Türkçe karşılıkları bulunsa da yabancı sözcükleri kullanmaktan sanki olağanüstü bir zevk alıyorlar. Türkçe konuşmaktan kaçan bir kamuoyu oluşmuş görünüyor. Bu durum dilimiz için büyük tehlikedir.
Bugün de benzeri durumlara sık sık tanık oluyoruz. Güzelim uzlaşma yerine concencous, yoğunlaşma yerine consantrasyon, kontrol yerine çek etme dedik mi kültürlü kişi oluyoruz. İstanbul Taksim’deki görkemli bir otelin adı The Marmara, Hilton’daki sergi merkezinin adı Exibition Center.
Kentlerimizde caddeler, yabancı adlar nedeniyle işgal altındadır. Kendilerine “entel” denilen bir kısım aydınlar, kendi yurduna yabancılaşmayı evrensellik sanıyor.
Konuşmada veya yazıda aralara yabancı sözcük sıkıştırmak, bağımsızlık gururunun nasıl törpülendiğini gösteren acı bir örnek değil midir? Neredeyse, ana dilimizin Türkçe, anavatanımızın Türkiye olduğunu unutuyoruz.
Yabancı dil ne kadar önemli olursa olsun, insanın ana dili daha da önemlidir. Temel görevimiz, gençlerimizi düşünen, eleştiren ve düşüncelerini düzgün ifade edebilen bireyler olarak yetiştirmektir. Öğrencinin kendi dilini ikinci sınıf, yetersiz bir iletişim aracı olarak görmesi çok sakıncalı bir durumdur. Böyle bir öğrenciden kendi diline ve kültürüne, ana diline saygı duyması nasıl beklenebilir?
1930’lardan 1980’e kadar yürürlükte olan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 21. maddesi, Türkçeyi koruyucu hükümler taşıyordu. Son yıllarda görülen yabancı dil işgali nedeniyle, ilgili Devlet Bakanlığınca 1997’de hazırlanan “Türk Dilinin Kullanılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştu. Böylece Türkçeyi yozlaşmalardan koruma, yabancı dillerin inanılmaz baskısından kurtarma amaçlanıyor.
Nitekim Fransa’da 1994 yılında hükümetin önerisi ile Fransızcayı İngilizcenin akınından korumak için “Fransız Dilinin Kullanımına İlişkin Yasa Tasarısı” adlı bir tasarı hazırlanmış ve yasalaşmıştır. Fransızcayı korumaya yönelik yasanın bizim için de büyük önem taşıyan 9. maddesi şöyledir:
“Eğitim, sınavlar ve yarışmalar ile kamuya ya da özel sektöre ait eğitim kurumlarında yapılan tezler ve bilimsel yazılar için kullanılacak dil Fransızcadır.”
Bu akılcı yaklaşımla gerçekçi uygulamadan alınacak dersler bulunduğu çok açıktır.
Yabancı Dil Düşkünlüğü
Ülkemizde özellikle 1980’den sonra görülen büyük yanlışlardan biri, yabancı dil öğretimi ile yabancı dille öğretimin birbirine karıştırılmasıdır. Günümüz dünyasında yabancı dilin ve yabancı dil öğrenmenin önemi elbette ki tartışılamaz. Her türlü ilişki, iletişim ve gelişme için yabancı dil elbette ki çok gerekli. Ama ülkemizde özellikle son zamanlarda düşülen önemli bir yanılgı, yabancı dilin araç değil amaç olarak görülmesidir. İşte bu nedenle, yabancı dille öğretim yapan okulların ve üniversitelerin sayısı hızla artmaktadır. Oysa yabancı dil amaç değil araçtır.
İşin en acı ve düşündürücü yanı da, yabancı dille öğretim yapan kurumlarda okuyan Türk çocuklarının Türkçeyi ihmal etmeleri, giderek unutmaları, özellikle yazılı anlatım yetersizlikleri içine düşmeleri ve kendi dillerini küçümseyip hor görmeleridir. İşte en büyük tehlike de burada yatıyor. Ana dilinin yetersiz olduğu inancı ile yetiştirilen bir genç, kendi diline ve kültürüne nasıl saygı duyacaktır?
O hâlde öncelikle yapılması gereken şey, yabancı dil öğretimi ile yabancı dille öğretimi birbirine karıştırmamaktır. Çok gerekli olan yabancı dil öğretimini bütün okul kademelerinde en etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirelim. Bunun yollarını arayalım. Ama çok gereksiz olan ve ülkemizin geleceği, kültürü açısından büyük tehlikeler taşıyan yabancı dille öğretim tuzağından kurtulalım. Bunun için de her şeyden önce ana dili duygusu, duyarlığı ve dil bilinci gerekir.
Ülkemizde nitelikli insan yetiştirmek istiyorsak, başkalarının diliyle değil, kendi dilimizle, kendi kültürümüzle yetiştirmeliyiz. Çünkü kendi kültürünü dışlayan bir toplum, varlık nedenini yadsıyor demektir.
Çağdaş ülkelerin hiçbiri yabancı dilde eğitim yapmıyor. Bu durum, sadece az gelişmiş ülkelerde ve sömürgelerde görülüyor.
Bazı okullarda eğitim yabancı dille yapılırsa Türkiye’nin dış dünya ile daha kolay anlaşacağı, Türkçenin bilim dili olmadığı, İngilizce ile daha iyi bilim yapılacağı yolundaki görüşler yanlıştır. Bu görüşler, emperyalizmin sömürge ülkelere dayattığı anlayışın sonucudur. Her ülkede bilim ancak o ülkenin kendi diliyle yapılabilir. Yabancı dille eğitim, eğitim bilimine de aykırıdır. Çünkü bir insan, dünyayı en sağlıklı biçimde ancak kendi diliyle algılayabilir ve anlatmak istediğini de en güzel kendi diliyle anlatabilir.
Ülkemizin tanınmış üniversitelerinden biri olan ve eğitimi İngilizce yürüten ODTÜ’de yapılan bir araştırmada, öğrencilerin yabancı dille eğitimden memnun olmadıkları, buna karşı çıktıkları görülmüştür. İngilizce eğitim yapılan Boğaziçi Üniversitesinde de benzer görüşler öne sürülmekte, eğitim dilinin Türkçe olması savunulmaktadır.
Türkçenin Bilim Dili Olmadığı Görüşü
Türkçenin bilim dili olarak yetersiz olduğu öne sürülüyor. Eksik yanları elbette vardır ve bu, her dil için söz konusudur. Peki, böyle bir durumda yapılması gereken şey, dilimizi tümüyle bir kenara atmak mıdır, yoksa kendi olanaklarıyla onu geliştirmeye ve zenginleştirmeye çalışmak mı? Yetersiz ve eksik diye dilimizi kendi kaderine bırakırsak, Türkçe bir bilim ve kültür dili olarak nasıl ve ne zaman gelişecektir?
İşte hiç düşünülmeyen ve gelecek açısından büyük tehlike oluşturan sorun burada. Eğer dil duyarlığı ve dil bilinci bakımından sorumsuzluk böyle sürerse, Türkçe 14. yüzyıldaki durumuna düşecektir. O zamanlar ve Selçuklular döneminde aydınlar arasında bilim dili Arapça, kültür ve sanat dili Farsça idi. Türkçe sadece halk arasında konuşuluyor ve halk edebiyatı sanatçıları tarafından kullanılıp yaşatılıyordu. Ve dilimizin bu acı serüveni, yaşam savaşı, Tanzimat dönemine, özellikle 20. yüzyıl başlarındaki Millî Edebiyat Akımına kadar sürdü. Şimdi ise tehlike daha çok batı dillerinden gelmektedir.
Büyük ihmale uğramış olan Türkçenin durumuna çok üzülen 14. yüzyıl divan şairi Âşık Paşa günümüz diliyle şöyle dert yanıyordu:
Türk diline kimse bakmaz idi
Türklere hiç gönül akmaz idi
Beş yüzyıl sonra aynı sıkıntı ve sorunları yaşamak zorunda mıyız? Bunları yeniden yaşamamak için gerekli özeni göstermek, bilinçli davranmak zorundayız. “Tarih tekerrürden ibarettir.” sözü akla geliyor ama aslında bu söz yanlıştır. Tarih kendisinden ders almasını bilmeyenler için tekerrürden ibarettir.
1933 reformunu yaşayan İstanbul Üniversitesine gelen yabancı bilim adamlarından 3 yıl içinde Türkçe öğrenmeleri ve bu sürenin sonunda derslerini Türkçe vermeleri istenmişti. Amaç ne? Amaç, Türkçenin bilim dili olarak kullanılması ve geliştirilmesidir. Çünkü cumhuriyeti kuranlar, dilin bir ulusun kimliği ve o ulusu yarınlara taşıyan en önemli öge olduğunu çok iyi biliyorlardı. Düşünülmesi gereken bir soru şudur: Sanki Türkçe 1933’te bilim diliydi de şimdi mi yetersiz duruma düştü?
Türkçe Öğretimindeki Yetersizlik
Okullarımızda, hemen her meslekte ve üniversitelerimizde Türkçe yetersizlikleri ile ne yazık ki sık sık karşılaşıyoruz.
Dil eğitiminin temel amacı, kişilerin düşünme ve iletişim becerilerinin geliştirilmesidir. Dille iletişimin bir yönünü anlatma, öteki yönünü anlama oluşturur. Bu nedenle bütün ülkelerin eğitim sistemlerinde, dil eğitimine, özellikle ve öncelikle ana dili eğitimine büyük önem verilir. Yetişmekte olanlara dilin çok iyi bir şekilde öğretilmesi için çalışılır. Çünkü dil, kültürün temel ögesidir ve insanları birbirine yaklaştıran en güçlü araçtır.
Dil eğitiminde asıl hedef; dört temel beceri olan dinleme, konuşma, okuma, yazma becerilerinin hedef kitleye kazandırılması ve geliştirilmesidir. Ana dili dersi bir bilgi kazandırma değil, beceri kazandırma dersidir.
Sözcük ve Terim Üretimindeki Yetersizlik
Bir dilin gelişip zenginleşmesi, çağın gelişmelerine ayak uydurabilmesi için sözcük ve terim üretimi de çok önem taşımaktadır.
Almanya, Fransa, Macaristan gibi ülkeler dillerini yabancı dillerin istilasından kurtarabilmek için dil gümrüğü adını verebileceğimiz bir uygulama başlatmışlardır. Bu uygulamaya göre, yeni bir buluş yapıldığı ya da yeni bir alet icat edildiği zaman, herhangi bir gecikmeye fırsat vermeden bu kavrama uygun yeni bir sözcük türetilmektedir. Böylece yabancı sözcükler dile girip yerleşmeden karşılıklar bulunmakta ve dilin yozlaşması önlenebilmektedir. Türkçede ise yabancı sözcükler dilimize iyice yerleştikten sonra karşılıklar bulunmaya çalışılmaktadır. Ülkemizin gümrük birliğine girmesinden sonra bu konu çok daha önem kazanmıştır.
Türk Dil Kurumu ile Çağdaş Türk Dili dergisinin son yıllarda başlattığı yabancı sözcüklere karşılık bulma çalışmaları çok olumlu çabalardır. Bu konuda bazı yanlışlar yapılsa, tartışma götürür öneriler olsa bile bu tür iyi niyetli adımlardan geri dönülmemeli. Ayrıca bu konuda yazılı ve sözlü basın-yayın organlarının desteği sağlanmalı. Aksi takdirde yabancı sözcükler Türkçeye hızla dolmaya devam edecek, dilimiz gelişip zenginleşemeyecek ve yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulamayacaktır.
Türkçemizin bağımsız bir dil olarak yaşamasını, gelişip zenginleşmesini istiyorsak, üretelim, türetelim, yaratalım ve Türkçe karşılıklar bulmaya çalışalım. Bunun herhangi bir ideolojiyle, sağcılıkla-solculukla, ilericilikle-gericilikle, tutuculukla, dindarlıkla-dinsizlikle bir ilgisi yoktur.
Öğretmen Faktörü
Türkçe eğitiminde yer alan ögelerin etkili olabilmesi için okul binaları, donatım, program, araç-gereç önemli olmakla birlikte, bunları kullanıp programı uygulayacak olan öğretmenin bilgi ve becerisi hepsinden daha önemlidir. “Bir okul, ancak, orada çalışan öğretmenler kadar iyidir.” denilebilir. Görülüyor ki her derste olduğu gibi ilköğretimden üniversiteye kadar dil eğitiminde de en büyük görev öğretmene düşüyor. Özellikle ilk ve orta öğretimde. Aslında dil kusurlarına yalnızca Türkçe öğretmenlerinin ve öğretim elemanlarının değil, ders veren herkesin dikkat etmesi gerekir. Bu nedenle, öğretmenlerin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimleri büyük önem taşımaktadır. Hele Türkçe öğretmenlerinin hem kendilerini çok iyi yetiştirip eksik yanlarını gidermeleri, hem de öğrencileri iyi eğitmek için yorulup usanmadan çaba göstermeleri şarttır. Bu konuda öğretmen yetiştiren kurumlara da büyük görevler düşüyor.
İşte bu noktada karşımıza, çözümü gerekli önemli bir sorun çıkıyor: nitelikli öğretmen sorunu. Unutmayalım ki nitelikli ve başarılı öğretmen yetiştirmek için, her şeyden önce nitelikli adaylar gerekir.
Üniversiteye giriş sınavında düşük puan alan adayların, öğretmen olmayı hiç aklından bile geçirmemiş adayların nitelikli öğretmen olmaları beklenemez. O hâlde yapılması gereken şey, öğretmenlik için geniş tabandan nitelikli adaylar seçme yoluna gitmek, bu adayları hizmet öncesinde çağdaş değerler doğrultusunda yetiştirmek, bütün dallardaki öğretmen adaylarına dil bilinci ve Türkçe sevgisi kazandırmaktır. Bu yapılırsa, yalnızca Türkçe eğitimi ve öğretimi için değil, öteki dersler için de nitelikli ve başarılı öğretmenler yetişecek, mesleğin ve Türkçenin saygınlığı daha da artacaktır. Bu konuda 1959’da kurulan Yüksek Öğretmen Okulu modeli ve 1970 öncesi eğitim enstitüleri göz önüne alınabilir.
Şu nokta herkes tarafından çok iyi bilinmelidir ki öğretmenlik, her üniversite mezununun yapabileceği bir meslek değildir.
Öğretmen adayının ve öğretmenin her şeyden önce genel kültür, özel alan bilgisi, öğretmenlik meslek bilgisi bakımından çok iyi yetişmiş olması gerekir. Bunun yanı sıra mesleğe uygun kişilik özellikleri, meslek sevgisi, öğrenci sevgisi, mesleğe karşı ilgi ve yetenekler, meslekî yeterlikler, düzgün konuşma, Türkçeyi doğru ve düzgün kullanma gibi temel ölçütler de gereklidir öğretmenlik için.
SONUÇ
Sonuç olarak, Türkçemizin bağımsız bir dil olarak yaşaması, varlığını sürdürebilmesi için ana dili konusunda bireysel ve toplumsal duyarlık kaçınılmazdır. Bu konuda tek tek bireyler ve toplum olarak dil bilinci taşımak, bilinçli çabalar içinde olmak zorundayız.
Dilimize karşı her türlü özensizliği ve yanlış kullanımları alışkanlık hâline getirmekten kaçınmak, yabancı dil hayranlığı ile yabancı sözcük tutkusundan kurtulmak, yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde eğitimi kesinlikle birbirine karıştırmamak, Türkçenin bilim dili olmadığı görüşüne karşı çıkmak, Türkçe öğretimindeki yetersizlikleri görüp gerekli önlemleri almak, dil gümrüğü uygulamasına girişmek, sözcük ve terim üretimine hız vermek, nitelikli ve yeter sayıda öğretmen yetiştirmek, Türkçemizin varlığını sürdürebilmesi için büyük önem taşımaktadır.
ÖNERİLER:
Türkçemizin bağımsız bir dil olarak yaşaması, gelişip zenginleşmesi için şunlar önerilebilir:
1. “Önce Türkçe!” sloganı kafalara ve gönüllere yerleştirilmeli, herkesi güzel Türkçe öğrenmeye ve kullanmaya özendirmeliyiz.
2. “Önce Türkçe!” konusunda bireysel ve toplumsal duyarlık, dil duygusu ve ana dili bilinci oluşturulmalıdır. Bu konuda herkese görev düşer. Asıl sorumluluk ise, örgün ve yaygın eğitim kurumlarına; yazılı, sözlü ve görüntülü kitle iletişim araçlarına, sanatçılara, yazarlara, aydın kesime düşmektedir.
3. Özellikle aydın kesim, yabancı hayranlığı ile yabancı sözcük düşkünlüğünden kurtarılmalıdır.
4. Yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretimin çok farklı şeyler olduğu kafalara iyice yerleştirilmelidir. Okullarımızda hâlen yürütülmekte olan yabancı dil öğretiminin çok verimsiz olduğu göz önüne alınarak, verimli ve etkili yabancı dil öğretimi için gerekli önlemler hiç zaman geçirmeden alınmalı, yabancı dilde öğretime ise son verilmelidir.
5. Verimli bir yabancı dil öğretimi için, yüksek öğretim kurumlarında ilk yıl küçük gruplar hâlinde ve nitelikli okutmanlarla etkili bir “yabancı dil hazırlık sınıfı” uygulaması, daha sonraki yıllarda “meslekî yabancı dil” dersleri önemli bir çözüm yoludur. Ankara Üniversitesinin TÖMER kanalıyla yürütmekte olduğu hazırlık sınıfı uygulaması esas alınabilir.
6. Bütün öğretim kademelerinde Türkçe eğitiminin yeterince etkili, verimli yapılabilmesi için gerekli duyarlık ve özen gösterilmelidir. Bu önemli konu, gelip geçici olan bakan ya da hükümet politikası olarak değil, sıkı ve değişmez bir devlet politikası olarak görülmelidir. İşin özü, etkili ve bilinçli ana dili eğitiminde yatmaktadır. Şunu hiç unutmayalım ki iyi bir yabancı dil öğretimi için de iyi bir ana dili eğitimi ön koşuldur.
7. Çok kolay olmamakla birlikte dil gümrüğü uygulamasına bir an önce geçilmeli, baskın dile/dillere karşı koyabilmek için sözcük ve terim üretimine yeterince önem verilmeli, çeşitli dallardan uzmanları da devreye sokarak bu konuda yoğun çalışmalar yapılmalıdır.
8. Dil alanında en etkili kesimlerin başında eğitimciler, öğretmenler geldiğini göz önünde tutarak, öncelikle Türkçe ve edebiyat öğretmenleri olmak üzere, bütün öğretmenlerin ana dili duyarlığı ve bilinci ile yetiştirilmelerine büyük önem verilmelidir.
9. 1930’lardan 1980’lere kadar yürürlükte olan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 21. maddesi, çeşitli işyerlerinin kapılarına asılacak levha ve tabelaların Türkçe olmasını şart koşuyordu. Bu yasanın uygulamadan kaldırılmış olması ve değişen şartlar durumu tersine çevirmiştir. Adı geçen yasaya yeniden işlerlik kazandırılması uygun olur.
10. Türkçenin yozlaşmaktan korunması ve kurtarılması için genel ve yasal bir düzenleme amacıyla hazırlanan “Türk Dilinin Kullanılmasına İlişkin Kanun” tasarısı, dil-anlatım ve konuya yaklaşım bakımından gerekli düzeltme ve düzenlemeler de yapılarak bir an önce yasalaşmalıdır.
11. Bir ülkenin kültürü ve dili tek başına ele alınamaz. Dil ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve teknolojik yapısı ve özellikleri ile iç içedir ve onlardan ayrı düşünülemez. Eğer bir malı veya aracı kendimiz üretmiyor da dışarıdan alıyorsak, sadece onu değil, onun adını ve onunla ilgili terimleri de almak zorundayız demektir. O hâlde, ekonomi ve teknoloji başta olmak üzere her alanda üretmeden tüketmek çılgınlığına karşı çıkmak da ulusal bir görev ve sorumluluktur. Çünkü üretimi bir yana bırakarak sadece tüketim toplumu olmakla hiçbir yere varılamaz. Bu şekilde olup da tarihten silinen toplum ve ülke sayısı az değildir.
Görüldüğü gibi en çarpıcı ve can alıcı noktalardan biri, dili bir bütünün parçası olarak görmek, önce o bütünü geliştirmektir.
Prof. Dr. Cahit KAVCAR
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi

KAYNAKLAR
1. AKÜNAL Okan, Zühal; “Yabancı Dilde Eğitim mi? Yabancı Dil Eğitimi mi?”, Cumhuriyet, Bilim Teknik Dergisi, 1 Mart 1997, sayı 519.
2. ALAYDIN, Ethem; “Öğrenim Türkçe Olmalı”, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 21 Aralık 1997, sayı 509.
3. Fransız Dilinin Kullanımına İlişkin Yasa Tasarısı, Türk Dili, 1994, sayı 514.
4. HENGİRMEN, Mehmet; “Anadili Bilincinin Geliştirilmesi”, AÜ TÖMER İzmir, Ana Dili Dergisi, 1996, sayı 1.
5. KAVCAR, Cahit; “Türkçe Eğitimi ve Sorunlar”, AÜ TÖMER Dil Dergisi, 1998, sayı 65.
6. KAVCAR, Cahit; OĞUZKAN, Ferhan; SEVER, Sedat; Türkçe Öğretimi, Türkçe ve Sınıf Öğretmenleri İçin, Ankara 1995.
7. KEPENEK, Yakup; “Bilim Dili Türkçe”, Cumhuriyet, 4 Kasım 1996.
8. KORKMAZ, Zeynep; “Batı Kaynaklı Yabancı Kelimeler ve Dilimiz Üzerindeki Etkileri”, Türk Dili, 1995, sayı 524.
9. KORKMAZ, Zeynep; “Türk Dilinin Yabancı Dillere Karşı Korunması İçin Alınması Gereken Önlemler”, Türk Dili, 1995, sayı 528.
10. SOYSAL, Mümtaz; “Çifte Edilgenlik”, Hürriyet, 8 Mayıs 1994.
11. TAŞDEMİRCİ, Ersoy; Belgelerle 1933 Üniversite Reformunda Yabancı Bilim Adamları, Ankara 1992.
12. Türk Dilinin Kullanılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, Türk Dili, 1994, sayı 514

Bir Baba ve Oğul Hikayesi

80'ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen -45 yaşında

ve saygın bir işi olan- oğlu salonda oturuyorlardı.

Hal-hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sohbet ettikten sonra oğlu

susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti.

O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir

karga kondu.

Yaşlı baba kargaya gülümseyerek biraz baktıktan sonra oğluna sordu:

- Bu ne oğlum?

Oğlu şaşkın, cevapladı:

- O bir karga baba.

Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu:

- Bu ne oğlum?

Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı:

- Baba, o bir karga.

Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor,

başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara

çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu:

- Bu ne?

Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü:

- O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?!

Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti:

click to comment

- Baba bunu neden yapıyorsun?

Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve

sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?!

Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti

ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu,

sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam

ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı

okumasını söyledi:


'Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken

yanıbaşımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23

defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak,

onun bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun

sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu...'

Türkçe'de En Çok Kullanılan Yabancı Sözcükler

Abes : Anlamsız, saçma
Abluka :
Kuşatma, çevirge
Abone : Sürdürümcü
Absürt : Saçma, usdışı
Adapte : Uyum
Adi : Bayağı, sıradan
Adisyon : Hesap
Agresif : Saldırgan
Ahize : Almaç
Aidat : Ödenti
Air bag : Hava yastığı
Ajanda : Andaç
Aksiyon : Eylem, edim
Aktif : Etkin
Aktivite : Etkinlik
Aktüel : Güncel
Aleyhtar : Karşıtçı, karşı görüşlü
Alfabe : Abece
Alternatif : Seçenek
Amatör : Özengen, deneyimsiz
Ambargo : Engelleyim
Ambiyans : Hava
Amblem : Belirtke
Ambulans : Cankurtaran
Ampermetre : Akımölçer
Analitik : Çözümleyici
Analiz : Çözümleme
Anarşi : Başsızlık, kargaşa
Anatomi : Gövdebilim
Anekdot : Öykü
Angarya : Yüklenti
Animasyon : Canlandırma
Anons : Duyuru
Anket : Sormaca
Anons : Sesli duyuru
Ansiklopedi : Bilgilik
Antetli : Başlıklı
Antipatik : Sevimsiz
Antifiriz : Donma önleyici
Antreman : Alıştırma, çalışım
Antrenör : Çalıştırıcı
Argüman : Donatı, kanıt, dayanak
Arkeoloji : Kazıbilim
Aroma : Hoş koku
Arşiv : Belgelik
Artist : Sanatçı, oyuncu
Asayiş : Düzenlilik, güvenlik
Asistan : Yardımcı
Asparagas : Uydurma
Astronomi : Gökbilim
Ateizm : Tanrıtanımazlık
Atıf : 1-Yöneltme 2-İlişkili bulma 3-Gönderme
Atmosfer : Havayuvarı
Atom : Ögecik
Atölye : İşlik
Avans: Öndelik

B
Bahir : Deniz
Baht : Yazgı, kader
Bakiye : Kalan
Bandaj : Sargı
Banliyo : Çevre, yörekent
Bariyer : Engel
Bariz : Belirgin, açık
Bariyer : Engebe
Beraat : Aklanma
Best-seller : Çok satan
Bilboard : Duyuru tahtası
Bilhassa : Özellikle
Biyografi : Öz geçmiş
Bizzat : Kendisi
Blöf : Kandırmaca
Bodyguard : Koruma
Bone : Başlık
Bonkör : Eliaçık
Botanik : Bitkibilim
Boykot : Direniş
Branş : Dal, kol
Brifing : Bilgilendirme, Sunu
Brüt : Kesintisiz
Buldozer : Yoldüzler
Burjuva : Kentsoylu
Burjuvazi : Kentsoyluluk
Buton : Düğme

C
Camia :
Topluluk

Cari : Yürürlükte olan
Catering : Yemek hizmeti
Celse : Oturum
Cengaver : Savaşçı
Center : Merkez
Cenup : Güney
Cereyen : Akım
Cetvel : Çizelge, düzçizer
Cevap : Yanıt, karşılık
Check up : Tümtanı
Cihaz : Aygıt

D
Dahil : İç, içsel

Darbımesel : Atasözü
Darphane : Para basımevi
Data : Veri
Debriyaj : Kavrama
Defans(if) : Savunma, savunmalı
Deforme : Şekli bozulmuş
Defroster : Buz çözer
Deklarasyon : Bildiri, açıklama
Demo : Tanıtım
Demonstrayon : Gösteri
Departman : Bölüm
Despot : Buyurgan
Direktör : Yönetmen
Dizayn : Tasarım
Done : Veri
Download : Yüklemek
Driver : Sürücü
Dubleks : İki katlı
E
Edebi : Sonsuz
Ebeveyn : Ana baba
Ecnebi : Yabancı
Edat : İlgeç
Edip : Yazar
Editör : Yayımcı
Egoist : Bencil
Egzersiz : Alıştırma
Ego : Ben
Ekstra : Fazla, fazladan
Elastik : Esnek
Enformasyon : Danışma
Entegre : Bütünleşik
Entern : Yetişici
Eskiz : Taslak
Exit : Çıkış
F
Faal : Çalışkan, etkin
Fahri : Onursal
Fail : Yapan, eden
Faiz : Getiri
Faktör :
Etken

Final : Son
Fanatizm : Bağnızlık
Fasıl : Bölüm
Federal : Birleşik
Finish : Bitiş, varış
Full : Tam
Full Time : Tam gün
Fullemek : Doldurmak

G

Garp : Batı
Gıyabi : Yokken
Global : Küresel
Grafik : Çizge, çizenek
Gramer : Dilbilgisi
Grev : İşbırakımı
Gurup : Gün batımı
Güruh : Toplaşım, kalabalık
Güya : Sanki, sözde

H
Hakiki : Gerçek
Handikap :
Engel
Harcırah : Yolluk
Hard Disc : Ana Bellek
Harfiyen :
Değiştirmeksizin
Hasıl :
Ürün, verim
Hayalperest :
Düşkurucu
Haysiyet :
Onur, saygınlık
Hazar :
Barış
Hit : Gözde
İ
İmtiyaz : Ayrıcalık
İskonto : İndirim
İzolasyon : Yalıtım
J
Jaluzi : Şerit perde
Jenerasyon :
Soy, kuşak
Jeneratör : Üreteç
Jenerik : Tanıtımık
Jenosit : Soy kırım
Jeofizik : Yer fiziği
Jeolog : Yerbilimci
Jeoloji : Yerbilim

K

Kabine : Bakanlar kurulu
Kabotaj: Gemi işletimi
Kadastro :
Yeryazım
Kadir: Değer
Kaide: Değer
Kainat: Evren
Kalibraj: Ayarlama
Kalite : Nitelik
Kamer: Ay
Kamera: Alıcı
Kampüs : Yerleşke
Karambol : Karışıklık
Kartel : Tekel
Komite : Kurul
Kompetan : Uzman
Komplike : Karışık, dolaşık
Komünikasyon : İletişim
Konfeksiyon : Hazır giyim
Konferans : Konuşma, toplantı
Kongre : Kurultay
Konsept : Kavram
Konsültasyon : Danışım
Kozmik : Evrensel
L
Laboratuvar: Beklemelik
Lağvetmek: Kaldırmak
Laptop: Dizüstü bilgisayar
Limit: Sınır, uç
Literatür: Yazın
Loder: Yükler
Lojman: Kurum konutu

M
Mamafi : Bununla birlikte
Mecmua : Dergi
Mega : Çok büyük
Mesaj : Bildiri, ileti
Metot : Yöntem
Metropol : Ana kent
Minimum : En az
Misyon : Özel görev
Modern : Çağdaş
Modernize etmek : Yenilemek
Montaj : Kurgu
N
Naçizane : Önemsiz, değersiz
Nadide :
Görülmemiş, az görülen
Nafaka :
Geçimlilik
Nafile :
Boşuna
Nağme :
Ezgi
Nahiye :
Bölge, bucak
Nahoş :
Tatsız, kötü, yakışıksız
Nakden :
Para olarak
Nasihat :
Öğüt

Nezaket : İncelik
O
Obje: Nesne
Ofansif :
Atak

Offline : Çevrimdışı
Ofis : İşyeri
Ofset : Düzbaskı
Okey(lemek) : Onay, onaylamak
Oley : Yaşa!
Online : Çevrimiçi
Optima : En uygun
Optimist : İyimser
Ordövr : Ön yemek
Organizasyon : Düzen, düzenleme
Orijinal : Özgün
Otistik : İçe kapanık
Otokritik : Özeleştiri

P
Paradigma : Değerler dizisi
Parafe etmek : İmcelemek
Part time : Yarım gün
Plaza : İş merkezi
Provokasyon : Kışkırtmak
Provokatör : Kışkırtıcı
Prömiyer : İlk oyun, açılış
R
Radyasyon : Işıma, ışınım
Rakım :
Yükseklik, yükselti
Rakip :
Yarışmacı
Rampa :
Yokuş
Randevu :
Buluşma

Randıman : Verim
Rapor:
Yazanak
Rasat :
Gözlem
Rastgele : Gelişigüzel
Realite : Gerçek, gerçeklik
Reflektör : Yansıtıcı
Reyting : İzlenme oranı
Rezervasyon : Yer ayırtma
Roof : Çatı

S

Sabotaj : Kundaklama
Sansür :
Sıkıdenetim
Sauna :
Buhar banyosu
Sav :
Tez
Seans :
Oturum, kez, süre
Sekreter :
Yazman
Sembol:
Simge
Sembolik :
Simgesel
Seminer :
Topluçalışım
Sempati :
Cana yakınlık
Sempatik :
Sevimli, cana yakın
Sempatizan : Duygudaş
Senkron : Eşzaman
Sentez : Bireşim
Server : Sunucu
Sezon : Sürem
Show-Şov : Gösteri
Showman : Gösteri adamı
Simültane : Eşzamanlı
Sirkülasyon : Dolaşım
Sistem : Dizge
Skandal : Utanca
Skor : Sonuç
Skor board : Sonuç tahtası
Slayt : Saydam, yansı
Slogan : Savsöz
Software : Yazılım
Solaryum : Güneşletici

Sorti : Çıkış
Sosyal : Toplumsal
Sosyalist : Toplumcu
Sosyolog : Toplum bilimci
Sömestr : Yarıyıl, dönem
Spesifik : Özgül
Spesiyal : Özel
Spiker : Sunucu
Sponsor : Destekleyici
Staj : Uygulamalı öğrenim, yetişim
Star : Yıldız
Start : Başlangıç
Start Almak : Başlamak
Stil : Biçem
Stok : Yığım
Stres : Gerilim
Süper : Üstün, en büyük
Sürpriz : Şaşırtı


Ş

Şantaj : Göz korkurtma
Sark :
Doğu
Şekil :
Biçim, tutum
Şerh :
Açma, ayırma
Şofben :
Su ısıtıcısı
Şoför :
Sürücü
Şok olmak :
Çok şaşırmak
Şov : Gösteri
Şovrum : Sergi evi
Şube : Dal, kol

T
Taahhüt :
Üstlenme
Tahkim :
Pekiştirme
Tahlil :
Çözümleme
Tahliye :
Salıverme
Taklit : Öykünme
Tali :
İkincil
Talk şov :
Söz gösterisi
Tansiyon :
Kan basıncı, gerilim
Tasarruf :
Biriktirme, artırım
Tatil :
Dinlence
Taviz :
Ödün
Tazminat :
Ödence
Tebliğ :
Bildiri
Tedavül :
Geçerlik, sürüm
Tekabül etmek :
Karşılamak
Teknik :
Yol, yöntem
Tekzip :
Yalanlama
Temyiz :
Ayırt etme
Teorem :
Önerme
Teori :
Kuram
Teorik :
Kuramsal
Terapi :
İyileştirme
Tercüme :
Çevirme, çeviri
Termometre :
Sıcaklık ölçer
Terör :
Yıldırı
Tesir :
Etki
Tesisat :
Kurum, kuruluş
Test :
Sınama
Tez :
Sav
Tezat :
Çelişki, karşıtlık
Tiraj :
Baskı sayısı
Torpil :
Kayırma
Totaliter :
Baskıcı, bütüncülTrafik : Gidiş-geliş
Trajedi :
Ağlatı
Transparan :
Saydam
Trend : Yönelme, eğilim
Turizm : Gezim
Tümör : Ur
Türbülans :
Ters akıntı



U
Ufuk :
Çevren
Uhde :
Görev, sorumluluk
Ultrasonik :
Sesüstü
Uzuv :
Örgen
Ultraviyole :
Morötesi

Ü
Ümitvar : Umutlu
Ümmi :
Okur yazar olmayan
Ünite : Birim
Üniversel : Evrensel
Üniversite :
Evrenkent, bilimtay
Üstüvane : Silindir
Üryan : Çıplak, yalın
Ütopik : Hayali, düşsel
Ütopya : Hayal, hayal ülke

V
Vazo : Çiçeklik
Versiyon : Sürüm
Vesaire : Ve benzeri
Vesait : Araçlar
Vestiyer : Askıyeri, askılık
Video : İzlemece
Vitrin : Sergen, sergilik
Viyadük : Aşıt, kuruköprü
Vize : Görüldü
Vizyon : Ufuk, ileri görüş
Vuslat : Kavuşma
Vuzuh : Açıklık, aydınlık

Y

Yakamoz : Parıltı
Yeknesak : Tekdüze
Yekûn : Toplam
Yevmiye : Gündelik

Z
Zaaf :Güçsüzlük, düşkünlük
Zabıt :
Tutanak
Zamir : Adıl
Zevat : Kişiler
Ziraat : Tarım
Zirve : Doruk